KERVAN YOLDA DİZİLMEZ

Beni 21 Eylül günü sesinden çok donanımlı, bilgili olduğunu düşündüğüm bir hukuk fakültesi öğrencisi aradı. Heyecanlı bir biçimde, bir öğrenci topluluğu olduklarını, youtube üzerinden yayınlanacak bir hukuk zirvesi düzenlediklerini, beni de Sağlık Hukuku alanında konuşmacı olarak davet etmek istediklerini anlattı. Beni bilenler bilir: gençlere asla hayır demem. Hele ki böyle aktif, toplumsal fayda sağlamaya yönelik çalışmalar yapıyorlarsa mutlaka destek vermeye çalışırım. Çünkü onlar bizim canımız, geleceğimiz. İyi yetişsinler ki bizi daha iyiye taşısınlar…

4 Ekim akşamı, adı o anda belirlenmiş olan bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı bir meslektaş ile tıbbi malpraktis konusunu konuşmayı kararlaştırdık, ben meslektaşla önden bir görüşme yapmamızın uygun olacağını, konuşulacakların içeriği açısından bir hazırlık yapmamız gerektiğini söyledim ve vedalaştık. Gelin görün ki, günler geçti, hiç ses seda yok. Haftalık programımı gözden geçirirken bir baktım 1 Ekim olmuş. Beni arayan genç arkadaşa mesaj yazdım, “meslektaşla görüşme ne alemde, tanıtım afişleri ne aşamada, geç kalmadık mı” diye. Genç meslektaşım önce beni uyardı “Önce günaydın diyelim” diye… “Sorunlar var, ilk söylediğimizden daha farklı iki kadın hastalıkları ve doğum uzmanı meslektaş ile konuşacaksınız” dedi. “12 Ekim akşamı uygun olur musunuz?” Tabii ki kırmadım. “Tamam” dedim.

Yine günler geçti, 10 Ekim günü geçti gitti, yine ses seda yok. “Herhalde etkinlik iptal edildi” diye düşünürken akşam vakti bir mesaj geldi. “Konuyu ve soruları değiştirdik, karşınızdaki konuşmacı da değişti, afişi hazırlayıp paylaştık bile, üzerinde kullandığımız fotoğraf uygun mudur? Toplantıya 2-3 saat kala, Pazartesi gün içerisinde bir telekonferans yapacağız, uygun mudur?”

Hazırladıkları afişe baktım, fotoğraf güzel ama unvanım yanlış yazılmış. Afişte etkinliğin hangi adresten izleneceği bilgisi bile yok! 

Siz olsaydınız ne yapardınız?

Ben üzüldüm. Hem de çok üzüldüm…

“Bu ülkede gençler güzel işler yapıyor” derken, gençlerimizin de, bu memleketi geri kalmışlığa mahkum eden “kervan yolda dizilir” zihniyetini aşamadığını görüp kahroldum. Bir planlama yok, program yok, kişiler ve konular rastgele kimseye danışmadan değiştiriliyor. Sanıyorum 10 kadar, belki daha fazla konuşmacının katılacağı ve bir hafta boyunca sürecek bir dizi etkinlik yapılması planlanıyor. Tarihler ha bire değişiyor ve böylesi büyük bir organizasyonun iki haftada gerçekleştirilebileceği zannediliyor!

Çok derdimiz var bu memlekette. Liyakatsız atamalar, adam kayırmalar, iyi yetişmiş insanların değerlerinin takdir edilememesi, yetersiz ve yüzeysel verilen eğitimler, denetim mekanizmalarındaki başı bozukluk, soru çalarak bir yerlere gelenler, say sayabildiğin kadar. Bütün bunlar “geri kalmış ülke” sınıfından sıyrılıp çıkmamıza engel oluyor. Bunlar arasında bir de “kervan yolda dizilir” zihniyeti var.

Planlama kültürümüz maalesef yok. Bir işe başlarken başlangıcın nasıl ve ne zaman yapılacağını, işi yürütme sürecini, ne zaman ve ne şekilde biteceğini, ne kadar zamanda yapılabileceğini, nasıl sonuçlar doğuracağını düşünmüyoruz, tasarlamıyoruz. Bunlara kafa yormuyoruz. Konu ne olursa olsun günü kurtarmaya bakıyoruz. “Hele bir başlayalım, nasılsa gerisini hallederiz” mantığından öteye geçemiyoruz. Bu korkunç düşünme şekli bir kanser gibi bizi sarmış durumda.

Geçen yıl bir Hollanda gazetesinde küçücük bir haber okumuştum. “2059 yılında, Hollanda nüfusu şu kadar artacak, o nedenle şu sayıda fazladan aile hekimine, şu kadar uzman hekime, şu kadar okula ve şu kadar öğretmene ihtiyaç duyulacak” diyordu. Gelişmiş ülkelerde 40 yıl, hatta daha uzun vadeler için hesaplamalar, tahminler yapılır, planlamalar ona göre şekillenir. Kaç tıp fakültesi açalım, hangi dalda kaç uzman yetiştirelim, kaç hukuk fakültemiz olsun, toplam kaç tane mezun versin, bunların kaçı avukat, kaçı hakim-savcı olmalı, bu liste uzar gider…

Biz de, 40 yıldan vazgeçtim, 40 saat sonrası için “acil” online konferans programları ile uğraşalım. Her işimiz özensiz, yarım yamalak, kalitesiz olsun. Dünya hızla ilerlerken biz hiç ilerleme kaydetmeden debelenip duralım. Hem devlet politikalarında, hem kişisel işlerimizde ne yolda, ne de başka bir yerde asla “dizilmeyen” kervanın peşinden kafası kesilmiş tavuk gibi koşturalım. Her günün akşamında o günü kurtardığımız için sevinmeye devam edelim, kendimizi kandıralım…

Bizim nesil de öncekiler gibi “kervan yolda dizilir” saçmalığı ile savruldu gitti, bari yeni yetişen nesillere planlama yapmanın, önce bir zaman-iş planı yapıp sonra işe koyulmanın bir lüks değil, işi başarmak için en önemli gereklilik olduğunu öğretelim. Günü değil, geleceği kurtarmadan bir yere varılmayacağını önce kendimiz anlayalım, sonra gençlerimize anlatalım.

Sağlıkla ve sevgiyle kalın…

Ekim 2020, Ankara

Av. E. Neval YILMAZ, MD. PhD.

Related Posts