Gün geçmiyor ki, hekimlik mesleğine dair üzücü bir haber almayalım. Çocukluk hayalim olan, 20 yıl boyunca büyük bir aşkla, büyük bir keyifle icra ettiğim hekimlik mesleğini artık güzel haberlerde, başarıların anlatıldığı hikâyelerde görmek istiyorum, ama ne çare…
Bir yandan şiddet, bir yandan kötü (olumsuz demiyorum, düpedüz KÖTÜ) çalışma koşulları, bir yandan gasp edilen özlük hakları, bir yandan meslek içi mobbingler, liyakatsız atamalar, hak yemeler, hepsinin üstüne de tüy dikercesine tıbbi malpraktis davaları… Eskiden sohbet edip dertleştiğim, konsültasyon için hastaları tartıştığım hekim meslektaşlarımla artık maalesef sadece bu konuları konuşuyorum. Artan kötülüklere, giderek kötüleşen koşullara şaşırmaktan, üzülmekten yoruldum.
Ülkenin en başarılı gençleri arasından seçilmiş insanlar, 6 yıllık inanılmaz zor bir eğitim, zorla kazanılan uzmanlık sınavı, “askeri hiyerarşi halt etmiş” dedirtecek kadar inanılmaz zor koşullarda geçen asistanlık dönemi, hem pratisyen, hem uzman olarak iki kez zorunlu devlet hizmeti, bu hizmetler sırasında hukuka aykırı bitmek tükenmek bilmez görevlendirmeler, uzman olarak çalışmaya başladıktan sonra hukuki dayanağı tartışılır farklı illerde geçici görevlendirmeler, ödenmeyen “dönerler”, verilmeyen haklar, salgın döneminde ailenizi ve hatta hayatınızı hiçe sayarak insanüstü bir çaba ile çalışmanız, salgın hastalık nedeniyle ölen meslektaşlar için ne iş kazası, ne meslek hastalığı hükümlerinin uygulanmaması, bu değerli kişilerin şehit sayılması için çalışma yapılması hususunun akıllara dahi getirilmemesi, bitmek tükenmek bilmez tıbbi malpraktis davalarının sonucunda normal bir insanın ruhunu dahi satsa asla ödeyemeyeceği uçuk tazminatlar, daha sayayım mı?
İşte bu pırıl pırıl insanları mücadele ettikleri tüm zorlukların yanı sıra bir de saçma sapan davalarla uğraşmak zorunda bırakıyoruz. Avukatlığa başladığımdan beri yoğun biçimde malpraktis davalarında hekim savunması yapıyorum. Gözlemim o ki, çoğu dava ya duygusal, ya maddi saiklerle, işin tıbbi boyutu incelenmeden açılıyor. Eğer malpraktis davası açılmadan önce dosya tarafsız bir uzman hekim tarafından incelense bu davaların çoğu hiç açılmayacak. Açılan davaların, iddia ediyorum, yüzde 99’unda TIBBİ UYGULAMA HATASI YOK, komplikasyon var.
Ama maplraktis davası açılınca ne oluyor? Hekimde psikolojik yıkım oluyor, yıllarını verdiği, özveriyle çalıştığı mesleğinde hak etmediği suçlamalarla karşılaşıyor. Hayatında bir fatura ödemesini dahi geciktirmemiş, bir kırmızı ışıkta dahi geçmemiş, hiçbir ceza almamış bir kişinin hayatının ortasına bomba düşüyor. Polise, savcıya ifade veriyor. Avukat avukat dolaşmak zorunda bırakılıyor. Adı, çoğu zaman haksız yere, daha yargılama bile yapılmadan, gazetelere, televizyon haberlerine düşüyor. Gecesi, gündüzü, bu yargılama oluyor. Aylarca, yıllarca “Ya yargılama sonunda hapis cezası alırsam, ya ödeyemeyeceğim büyük tazminatlara hükmedilirse?” endişesi ile yaşıyor. Sonuçta aklansa da, hayatının birkaç yılı heba oluyor, ömründen ömür gidiyor.
İnsanlar, tıbbi hata yapıldığını düşünüyorlarsa hak aramasınlar mı? Arasınlar elbette. Ama dava açılmadan önce hasta dosyası tarafsız bir süzgeçten geçsin, hasta veya hasta yakınının başvurusunu alan avukat o konuda uzman bir hekime danışsın mesela, bu şekilde kendisi de, müvekkili de yıllar sürecek ve her iki tarafı da yıpratacak bir davayı eğer sonuç alınmayacaksa açmaktan kurtulsun.
Malpraktis iddialarının değerlendirilmesi için yeni kıstaslar getirilmesi, tarafları yıpratmayacak ve her iki taraf için de hak kayıplarına neden olamayacak düzenlemeler yapılması artık büyük bir gereklilik haline gelmiştir. Bunların en başında, hem tıp, hem hukuk eğitimi almış yargıçların görev yapacakları SAĞLIK İHTİSAS MAHKEMELERİ gelmektedir. Bunu, tıbbi malpraktise ilişkin yargılamanın detaylarını belirleyecek bir düzenleme izlemelidir.
Hekim Meslektaşlarım,
Hakkınızdaki malpraktis iddialarını lütfen hafife almayınız. Benim gözlemim şöyle: Kendilerine malpraktis iddiası ulaşan hekim kardeşlerimin bir kısmı büyük bir üzüntü ve panikle hiçbir şey yapmadan bunun kendi kendine geçmesini bekliyor. Bir kısmı da, özellikle kamu hastanelerinde çalışıyorsa, “Bu dava Sağlık Bakanlığı”na açılmış, ben hiç karışmayayım, hiç bulaşmayayım” deyip beklemeye geçiyor. Bir diğer grup da “bu konunun uzmanı benim, kendi savunmamı en iyi kendim yaparım” deyip, içerik olarak iyi savunmalar yapmakla birlikte, hukuk usulünü bilmediğinden yanlışlıklar yaparak hak kaybına uğruyor. Bu davranışların üçü de son derece yanlış.
Hakkınızda bir malpraktis iddiası varsa, haklı olduğunuz, bunun bir komplikasyon olduğu apaçık ortadaysa bile lütfen hukuki yardım alın. Sağlık hukuku son derece teknik ve ayrıntılarının bilinmesi gereken bir alan. Lütfen destek aldığınız hukukçunun bu konuda uzmanlaşmış olmasına dikkat edin. Bu alanda yetişmiş, kendini geliştirmiş çok değerli hukukçular var, lütfen seçiminizi dikkatle yapın.
Bunun ötesinde, tüm hekimlerin kendilerini temel sağlık hukuku bilgisi ile de donatmalarının artık bir lüks değil, bir gereklilik olduğuna inanıyorum. Bu konuda bilginizi geliştirmek için lütfen her fırsatı değerlendirin. Kendinizi korumaya almanın ilk yolu budur.
Sağlıkla, sevgiyle kalın…
06.10.2020, Ankara
Av. E. Neval YILMAZ, MD. PhD.